27 Ocak 2009 Salı

Limonlu Ihlamur...


Herkese merhaba diye fısıldamak istiyorum! Ama bu sefer merhabam sessiz çünkü ben de öyleyim... Hani demiştim ya cuma günü hastalandım diye,meğer daha tam hastalanamışım o gün:) arkası pazartesi imiş... Dün kendimi iyi hissederek işe gittim ancak dönüşüm muhteşem oldu!! Öğleden sonra sesim hızla kısıldı ve akşam tamamen "mute" oldum:) Eve dönüşte servisten hastanede indim ve hemen soluğu acilde aldım. Durum gerçekten de ciddiymiş, boğazım da nodüller oluşmuş. Doktorum hemen oksijen-adrenalin verilmesini söyledi, ne işe yaradı bilmiyorum ama dün akşam 1.5 saatimizi acilde geçirdik tatlı balığımla... Tabi çıkışta hemen ilaçları almak için eczaneye gittik:tam bir poşet ilaç... Antibiyotik,soğuk algınlığı hapı,öksürük şurubu ve boğaz spreyi... Ekstraları da var tabi!! Bol bol sıvı alınacak;su, çorba ve ıhlamur çayı...
Herkese sağlıklı günler diliyorum...

25 Ocak 2009 Pazar

Tatlı Balıkla Nostalji Turu


Cuma günü hastalandığım için işe gidemedim... O güzel hava da bütün gün evde oturmak zorunda kaldım. Üstelik evde otururken boğazım da gitgide şişti ve halsizleştim. Ama sağolsun balığım hastalığımda da yüzümü güldürebilecek bir çözüm bulmakta gecikmedi. Daha hızlı iyileşebilmem için ilacın ve limonlu mercimek çorbasının yanısıra bana temiz hava takviyesi gerektiği kanaatine vardı. Onun talimatıyla hemen sıkı sıkı giyindim,hazırlandım. Ve İstanbulda her zaman "köyümüz" diye bahsettiğimiz Kadıköyümüze gitmek üzere yola çıktık. Oraya vardığımızda güneş batmıştı ama hava hala ılık ve mis gibiydi. Çook sevdiğim Bahariye'den Moda'ya kadar bir yürüyüş yaptık.

Kadıköyün simgesi Boğa heykelinin etrafındaki peyzaj düzenlemesi çok hoş olmuştu. Hafif yağmurla parlayan taşlar tertemiz görünüyordu..


Nostaljik tramvay yolu sakindi, halbuki gündüz vakti buradan binlerce insan adeta akar..


Eskiden bir opera salonu olan Süreyya sinemasının bina restorasyonu bitmişti. Yeni haliyle caddenin yıldızı olmuştu adeta:)


Planımız yürüyüşten sonra Rexx sinemasının son matinesinde Issız Adam'ı izlemek, çıkışta da Bolulu Hasan Usta'da tatlı yemekti. Ancak yürüyüşten sonra gördük ki son matine çoktan başlamış.. Biz de doğruca Bolulu da aldık soluğu.. Tatlı balığım her zamanki gibi Krem Şokola yedi.


Ben de az dondurmalı boolll fındıklı hakiki tavuk göğsü aldım. Hakiki çünkü gerçekten tavuklu:) Şimdi hem boğazın şişmiş hem de ne dondurması diyeceksiniz biliyorum ama olsun.. 40 yılın başı dedik, tatlı balık bile izin verdi dondurmalı yememe:) ama yavaş yavaş ve ılık su eşliğinde yemek şartıyla tabiki:)


Tatlılarımızı da yedikten sonra, öğrencilik yıllarımızda her bir sokağını arşınlayıp, her bir ayrıntısını ezbere bildiğimiz Kadıköyde, nostalji turumuzu tamamlamış olduk..

Bir Tavsiye: Sevdiğiniz bir mekana gece gitmek en güzeli; kalabalıklardan sıyrılıp şehrin asıl güzelliğini ve size hatırlattıklarını yeniden -daha derinden- görebilmeniz için...

Sevgiyle!

Havuçlu Muffin ve Galeta Unlu Poğaça

Yılbaşından sonra ara ara hamur işleri ile denemeler yaptım. Bunlardan ilki havuçlu muffindi. Akşam yemeğinden sonra çayın yanına canımızın tatlı bi şeyler çekmesinin ardından hemencecik malzemelerini hazırlayıp, muffin kalıbında yarım saatte pişirdiğim pratik ve lezzetli (ve tatlı balık ile benim favorilerimizden olan) bir kek tarifim.. Bu tarifi seviyorum, çünkü pişerken kekten yayılan mis gibi tarçın kokusu bana evimizin sadece bir evden öte sıcacık bir yuva olduğunu hissettiriyor:) Herhalde çocukluktan gelen bir şey;)


İşte malzemeler;
  • 4 yumurta
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • Yarım su bardağı süt
  • 1.5 su bardağı şeker
  • 2.5 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 2 tatlı kaşığı tarçın
  • 2 adet havucun rendesi
  • 1 su bardağı dövülmüş ceviz
Yapılışı;

Önce tüm sıvıları ve şekeri iyice çırpın. Ardından unu,kabartma tozunu, vanilyayı ve tarçını ekleyip mikserle iyice özleştirin. Ayrı bir kapta havuç rendesi ve cevizin üstüne 1 kaşık kadar un ekleyip, birbirine karıştırdıktan sonra bu karışımı da kek hamuruna ekleyin. Bir süre daha çırpın, ardından hamuru muffin kalıplarına paylaştırın. 180 derecelik fırında yarım saat pişirdikten sonra afiyetle yiyebilirsiniz. Dilerseniz soğuduktan sonra üzerini pudra şekeri yada dekoratif şekerle süsleyebilirsiniz. Ya da piştikten hemen sonra biraz ılık sütle keki ıslatıp, üzerini beyaz çikolata ile kaplayarak mükemmel bir pasta haline de dönüştürebilirsiniz. Yummyy! :)

Önemli not: Bu karışımı normal kek kalıbında pişirdiğiniz takdirde, kabın derinliğinden dolayı pişme süresi daha uzun olacaktır.


Ve ikinci denemem de galeta unlu poğaçaydı. Uzun zaman önce bir arkadaşımda ilk defa yediğim ve hafifliğinden dolayı çok beğendiğim bu kurabiyemsi poğaçanın tarifini Oktay ustanın sitesinden aldım. Ayrıca kardeşime de uzun zamandan beri bu poğaçayı yapacağıma dair verilmiş bir sözüm de vardı. Hal böyle olunca ve de tatlı balığım da ısrar edince kolları sıvadık:) Oktay usta kıymalı yapmıştı,ama ben peynirli-maydanozlu iç ile denedim, şahane oldu. Tarif aynı olduğu için tekrar yazmıyorum ama denememin sonucunu burdan iftiharla sunmak için buyrun aşağıda resmi bulunmaktadır:)



Ehem öhöm, tamamen kendi imalatımız:)

Sevgiyle kalın!!

11 Ocak 2009 Pazar

Beşiktaş'ta Bir Akşamüstü...

Beşiktaş'ın isminin hikayesini bilenleriniz vardır illa ki.. Ama bilmeyenler için tekrar edelim. Boğazın en güzel semtlerinden biri olan bu şirin ilçe, Osmanlı zamanında bir liman şehri olarak hizmet vermekte imiş. Dönemin önemli denizcilerinden Barbaros Hayrettin Paşa, limana yanaşan gemilerin bağlanması için semtin sahili boyunca iskelelere beş büyük taş diktirmiş. Gemiciler kendi aralarında "Beşli Taş'a bağla, Beşli Taş'dan kalktım,Beşli Taş'tan geliyorum" derken semtin adı zamanla Beşiktaş olarak dillere yerleşmiş. Barbaros bulvarına da adını veren Barbaros Hayrettin Paşa'yı hayırla anıyoruz...

Akşam olurken, vapura binmeye yada inmeye çalışan kalabalıklarda kaybolmanın zevki başkadır...


İskeleye giriş...


Tarih kokan, nostaljik ve -bence- hüzünlü bir sahili vardır Beşiktaşın...


Cadde üstünde kimbilir kaçıncı el kitapları öylece serivermiş umarsız bir kitapsever amca... Kitaplar çook eskilerden, fiyatları da oldukça ucuz...


Ve ışıltılarıyla gözleri alan ünlü Beşiktaş Çarşı...







BKM pasajındaki gişe.

Yeni Yılın İlk Yazısı...

...Biraz hüzünlü çünkü ilk duyduğum andan itibaren "nasıl yani?" dediğim Gazze saldırıları hala devam ediyor ne yazık ki... E-maillerden,facebook iletilerinden, SMS'lerden İsrail'e beddua eden yüzlerce cümle alıyor,okuyor ve onaylıyorum tabiki... Ama bence daha önemlisi önce Filistin'in başına gelen bu İsrail felaketinden bir an önce kurtulabilmesi için en samimi duygularla dua etmek,ve sonra elimizden geleni yapmak... Yardım kampanyalarına maddi gücümüz nispetinde -ufak da olsa- katkıda bulunmak... Yanlarında olamasak da onların yanına kendimizden bir şeyler yollamak... Herşeye ihtiyaçları var çünkü,başta şefkat olmak üzere...
Dualarım seninle Filistin...
"Üzülmeyiniz,gevşemeyiniz,iman ediyorsanız elbette zafer sizindir..."