31 Aralık 2008 Çarşamba

Hoşgeldin 2009!!!


Herkesin yeni yılını kutluyorum... Sağlık,mutluluk ve huzur dileklerimle...
Sevgiyle kalın! :)

30 Aralık 2008 Salı

Bitsin Artık...

Şu an akşam haberlerini izliyorum... Dünya yılbaşı havasında ancak benim içim acıyor... Çünkü 4 günden beri insanlık suçu işleniyor...Çünkü İsrail, Filistin halkına gerçek bir soykırım uyguluyor... Dünya bunu görmezden geliyor... Filistinlilerin üstünde yeni silahlarını deniyor israil... Öyle ki; insanlar patlayan füzelerden sonra hiç yara almasalar bile manyetik darbenin etkisiyle beyin travması geçirerek ölüyorlar... İçim açıyor, çünkü insanlık ölüyor... Dünya vicdanını susturarak buna seyirci kalıyor... . Yeni yıl için tek bir dilek dilemem gerekiyorsa, hakkımı Filistin halkından yana kullanıyorum... Rabbim bu zulümü bir an önce durdursun inşallah.. Ateş sadece düştüğü yeri değil, gönüllerimizi de yakmalı...
Dua edelim... Bitsin bu zulüm artık...

24 Aralık 2008 Çarşamba

Huysuz ile Tatlı'dan Haberler


Merak edenlere...
Huysuzla Tatlı evli bir çifttir. Huysuz Akrep öğretmenlik yapan bir küçük kız, Tatlı Balık ise öğretmenlik okumuş olduğu halde başka bir meslek yapan dünya tatlısı bir şeker çocuktur. Bu hikaye çook uzundur,daha sonra bi ara anlatılacaktır. Hep Huysuzdan bahsettiğim için Tatlı Balığın mecarelarından kısa bir not: Tatlı Balık bugünlerde her ikisi için de gelecek planları yapmaktadır,Huysuz Akrep de, adı her ne kadar huysuz olsa da, ona destek olabilmek için uslu uslu elinden geleni yapmaktadır:) Gelecek planları mı? Sil baştan değiştirilecek olan, macera dolu bir hayat desem??? :)
Sounds great, right?;)

Welcome Party

Dün, uzun zamandan sonra ilk defa gündüz vakti -yani mesai saatim içinde!!- dışarı çıktım ve üniversiteden can arkadaşım Hilal'e gittim. Bu arkadaşım master eğitimi için başı dumanlı bir ülkeye gitmişti ve bugünlerde sömestr tatili için geri döndü. Biz de fırsat bu fırsattır diyerek sözleştik ve ünv.den diğer bir can arkadaşım olan Hatice ile atladık gittik Hilal'e... Sağolsun annesi bizim için bir sürü hazırlık yapmıştı. Öyle bir hazırlıktı ki,masaya saat 13.30 da bir oturduk,ayıptır söylemesi 17.00 gibi kalkabildik... Ama nasıl kalktığımızı Allah bilir:) Gülmekten ve konuşmaktan ağrıyan yüz kaslarımız ve çene kemiğimizin yanı sıra, arkadaşımızın sevimli annesinin tatlı ısrarlarıyla yediğimiz bi dünya yemeğin verdiği ağırlıkla kendimizi kaybetmek üzereydik... Tam yavaş yavaş artık kalksak diye düşünürken üniversiteden başka bir arkadaşımızın da yolda olduğunu öğrendik ve fırsattan istifade onu da görmek için biraz daha oturmaya karar verdik. Tabii bu arada akşam olmuş hava kararmıştı. Beklenen arkadaş geldi ve hatta geçen sene çalıştığım kurumda kankam olan ortak başka bir arkadaşım daha gelince,herhalde yediğimiz yeneklerin de verdiği ayarsız enerji ile muhabbetin dozu iyice arttı.Gündüz oturması ile başlayan gün geç vakitlere kadar sürdü.Son hatırladığım şey ise; gülmekten gözlerim iyice kısılıp çizgi haline geldiğinden, etrafı göremediğimdi.... Ama super-duper bir akşamdı, ilaç gibi geldi...
NOT: Dün akşam yüksek desibeldeki kahkaha sesleri ile çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz:)

Tarifleri olmasa da dünkü soframızdan kesitler:)

Başlangıç olarak, soğuk bir günde iş çıkışı geldiğimizden, içimizi ısıtması için Erzincan usülü buğdaylı çorba,


Ardından çay eşliğinde leziz el açması kıymalı-malatya peynirli-ıspanaklı gözlemeler,


Turplu patates salatası,


Taze karnıbaharlı mevsim salata,


Siirt kırması (çok sert olduğundan suya banılarak yeniyor) ve resmini çekmeyi unuttuğum süper lezzetli cevizli ekmek,


Malatya tel peyniri (kırmaların yanında yendi),


Tatlılardan bizim götürdüğümüz Çiçek Fırın kurabiyeleri,


Şık sunumuyla aşure ;)


Ve mevsimin vazgeçilmezi kabak tatlısı.


Her şey için çook teşekkürler emeği geçen herkese! Tekrar hoşgeldin İlalim!!! :)

22 Aralık 2008 Pazartesi

Gül ki Sevgili...

Tatlı balığım dün akşam elinde bu güzel gül ve yüzünde güllerden güzel gülümsemesi ile girdi kapıdan içeri...



Bu sabah da bu güzel rengin resmini çekmek geldi içimden, paylaşayım dedim:)



Çok teşekkür ediyorum sana hayatımın anlamı, güzel sevgili...

14 Aralık 2008 Pazar

Elmalı Turta



Hım hım hımmm... Bu leziz ve şık elmalı turtanın tarifini vermenin vakti geldi. Ee artık pazar,manav ve marketlerde elmalar çoğaldı ve az da olsa fiyatı ucuzladığına göre elmalı hamur işi türevlerine ağırlık verebiliriz değil mi? Pişerken de mis gibi kokar hele bir de içine bi tutam tarçın da atarsanız... Her neyse, işte buyrun tarif!

Hamuru için:
  • 125 gr margarin
  • Yarım sb sıvıyağ
  • Yarım paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 1 yumurta
  • 2 tatlı kaşığı süt
  • Yarım sb pudra şekeri
  • aldığı kadar un
Elmalı harcı için:
  • 3 adet elma(rendelenmiş)
  • 1 sb şeker
  • Yarım sb iri çekilmiş ceviz,fındık,badem vs (isteğe göre)
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
Tüm malzemeleri bir kaba koyup azar azar un ekleyerek ele yapışmayacak kıvama gelinceye kadar iyice yoğurun. Kulak memesi kıvamına getirdiğiniz hamuru eşit iki parçaya bölün. Hamurun yarısını dikdörtgen borcama yayıp elinizle tabanını düzeltin,dolaba kaldırın. Diğer yarısını ise daha sonra kullanmak üzere buzdolabına kaldırıp 1 saat kadar dinlendirip, içindeki margarinin soğuyarak hamuru toparlamasını sağlayın. Bu esnada harç malzemelerini (ceviz hariç) bir tencerede marmelat kıvamına gelinceye kadar pişirip ılınmasını bekleyin. Ilınınca borcama yaymış olduğunuz tabanın üstüne dökerek her tarafına eşit dağıtın. Üzerine çekilmiş cevizi yayın. Sonra buzdolabında dinlendirdiğiniz hamuru rendenin büyük kısmı ile rendeleyerek üstünü tamamen kaplayın. 175 derece fırında 45 dakika pişirin. Dilerseniz soğuduktan sonra üzerine pudra şekeri serpepilirsiniz. Afiyento! :)

13 Aralık 2008 Cumartesi

Gezi Notları / Taksim

Bayram dönüşü İstanbul'u özledik tabii.. Planlı olmasa da şööyle bi dolanıp gelelim dedik ve yolumuz Taksim'e düştü önce... İşte gözümüze takılanlar...



İstiklal Caddesi'nde yine insan seli her zamanki gibi,



Tarihi binalarda&vitrinlerde yılbaşı süslemeleri; renkler çok cezbedici,










Ara sokakları dolduran çeşitli nargile kokuları ve sokak üstü iskemlelerinde anı yaşayan insanlar,




Ve Beyoğlunun vazgeçilmezi, tarihi Beyoğlu çikolatası...


Amblemi de pek şık aşağıda görüleceği üzre,


Fıstıklıdan bademliye,çeşit çeşit, taptaze... Yummy!!



Biz de hemen kaptık bi paket en elitinden,


Fıstıklı sütlüsünden aldık ayıptır söylemesi,



Çikolata ağır mı geldi? Hadi o zaman yanık yanık kokan, satıcının deyimiyle "palamut gibi, dizi dizi kestaneeeee" yemeye!


Bu arada nostaljik Taksim-Tünel tramvayı kalabalıkları yararak tırmanıyor caddeyi o hoş tıngır mıngır sesi ile:)


Gerçekten çok kalabalık, tramvay bile zorlanıyor ilerlemekte...


Son olarak,yılbaşında milli piyango çekilişi toplam ödülü 25 trilyon olmuş,iyi para valla:)

Resimdeki amcanın bayi adı "Zararsız Bayi" imiş,dikkatinizi çekerim,lazım olabilir:)

İki çeyrek bilet verir misin amca,biri Huysuz Akrep'e, diğeri ise Tatlı Balık'a :))

Herkese sevgiler!

Bayram ve Küçük Güzellikler:)


Öncelikle herkesin geçmiş Kurban Bayramını en içten dileklerimle kutlayarak,tüm sevdiklerinizle hasretlerinizi giderdiğiniz,keyifli ve mutlu bir bayram geçirmiş olmanızı temenni ediyorum:) Ve resimlerle, geçen bayramdan biraz bahsedelim..Öncelikle bayramın olmazsa olmazı; miss gibi kahvaltılar.. Doya doya muhabbet, anne yemekleri ve koyu bir çay eşliğinde elbette:) İşte bayram boyunca benim paylaştığım mutlu kahvaltı sofralarından bir örnek:



Annemin ellerinden sıcacık, mis gibi; "Çiğbörek"


Eşimin becerikli Emine teyzesinden; "Elmalı Turta" (tarifi yakında+içindeki elmalı karışımı marmelat halinde Emine teyzemden edinmiş buluyorum:)


Mis gibi köy tereyağı+çerkez peyniri+turşulu zeytin+kayınvalidemin mis kokulu vişne reçeli+ çay şekeri niyetine bayramlık çikolata ve şekerlemeler+ yeşillikler:)


Her şeyin ötesinde sevdiklerimizi görmenin verdiği mutluluk, anları ve anıları paylaşmanın getirdiği huzur ve erken kalkmak zorunda olmadan uzata uzata yaptığımız kahvaltının keyfi:))

Ve tabii bahsedilmeden geçilemeyecek olan küçük güzellikler var, ayrıntılarda gizli olan mutluluklar:) Mesela güzel gülüşlü, güzel gözlü küçücük bir kızın "mana vey" diye tatlı tatlı bağırmaları:)



Mavi kürkünün içinde daha bi havalı değil mi? Ama hala kamerayı istiyor hanımefendi!


Arka fonda "cicikuuuş, şımarık, öpücük, aşşşkıımmm" diye bağırıp tüm akrobatik marifetlerini sergileyen, dikkatleri hep üstünde tutmak isteyen küçük afacan,annemin Bıdık adlı muhabbet kuşu:



Çok akıllıdır o çook! Adı üstünde akıllı bıdık:) Bakışlara bak cin gibi!


Ve son olarak bayram boyunca yollarda akraba ziyaretleri boyunca usul usul yağan bereket: Yağmur...



Herkese sevgiler & keyifli günler!

29 Kasım 2008 Cumartesi

DENEME 1: ŞEKERPARE!!!




Yoğun çalışan bir ev hanımı olarak, mutfak işlerinde profesyonelleşmek haliyle biraz zaman alıyor. Bundan dolayı lezzet keşiflerimi deneme olarak adlandırmayı tercih ediyorum:) Bu aslında çook klasik ve çoğu ev hanımının ezbere bildiği bir tarif ama ilk defa denediğim ve pek başarılı olduğum için yazmaya değer buldum. Şimdi tarife geçiyorum.

Hamuru için:
  • 2 yumurta
  • 4 yemek kaşığı irmik
  • 2 yemek kaşığı hindistan cevizi
  • 1 paket oda ısısında margarin
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu
  • 4 su bardağı un
  • 1 su bardağı pudra şekeri
  • Üzerine yapıştırmak için bütün kavrulmuş fındık
Şerbeti için:
  • 3 su bardağı su
  • 4 su bardağı şeker
  • Yarım limon suyu
Yapılışı:

Hamurdaki fındık hariç tüm malzemeleri karıştırın. Ele yapışmayacak kıvama geldiğinde ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın. Üzerine bir fındık yapıştırın. 180 derece fırında üzeri hafif pembeleşinceye kadar pişirin. Şekerpareler pişerken şerbeti pişirip ılıtın. Şekerpareyi fırından çıkarınca sıcakken şerbeti verin. Afiyet olsun!

Not: Deneme dedim aslında ama tatlı ilk yapılışında o kadar beğenildi ki, hemen o akşam bitirildi ve ertesi akşam tekrar denendi. Bu resim ikinci denemeye aittir. Ayrıca ikinci denemede pudra şekeri yerine toz şeker kullanıldı ancak hamurda pütürlere sebep olduğu için bir daha konulmamasına karar verildi:))

26 Kasım 2008 Çarşamba

Classroom Observation!?!


Herkese günaydın!

Maceralı ama güzel bir akşamdan (daha sonra anlatılacaktır:) sonra, dolu dolu geçecek güneşli bir güne "cosy" ofisimden merhaba diyorum... Malumunuz günlük yazarının asıl mesleği öğretmenlik, dolayısıyla bu günkü konumuz bir öğretmenin ders gözlemi hikayesi...

Meslekte ilk yılım olmamasına rağmen, bu sene işe yeni başladığım üniversitede Teacher Training çalışmaları kapsamında,tecrübeli öğretmenler rehberliğinde yürütülen ve belli aralıklarla tekrarlanacak olan sınıf gözlemleri yapılıyor. Bunların ilki geçtğimiz hafta bana da uygulandı. Observer hocamızın doktora çalışmaları sebebiyle 3 kez ertelenen gözlem günüm için, nihayet geçen hafta çarşamba üzerine sözleştik. Ve ben -klasik Türk insanı olarak- içimde bu ders sunumu ile alakalı gereksiz bir rehavet hissederek çarşamba gününe kadar hiç bir hazırlık yapmadım. Neden mi? Cevabı basit "nasıl olsa bi daha ertelenir yaa..." Cık cık cık... Hiç hoş değil biliyorum, ben de kendime hiç yakıştıramadım zaten ama napalım.. Zaman azlığı ve işlerin yoğunluğu arasında bir de bunun stresini bir kaç gün evvelden yaşamak istemedim sanırım. Bununla berabergözlemin yapılacağı sınıfımın da ders başarısına ve öğrencilerimin usluluk seviyesine güvendiğim için -nedense- hallederiz modunda çarşambaya kadar sakin sakin bekledim.

Çarşamba sabahı sadece işlemekte olduğum üniteye şöyle bir göz attım,yapacağım aktiviteleri gözden geçirdim. Çay içtim,gazete okudum, yine sakindim yani. Neyse... Efendim gözlem saati geldi çattı.

Observer hocamız ile birlikte, yine gayet sakin bir şekilde sınıfın yolunu tuttuk. Herhalde benim sakinliğim öğrencilere de sirayet etmiş olacak ki, sınıfta tanıdık olmayan bir simanın varlığından hiç de rahatsız olmadılar. Benim en güvendiğim öğrencilerim -aynen benim gibi- bir rahattılar ki sormayın. Biz iki öğretmen derse girdik, ama benim sevgili öğrencilerim ilk beş dakika boyunca bir türlü yerleşip de oturamadılar. Yok benim sıram nerde, ay bu benim sandalyem değil, aman oraya güneş geliyor ben burda oturmam, aman gamze gelecek sen buraya oturma falan... Allahım yarabbim.. Bendeki sakinlik yavaş yavaş yerini tedirginliğe bıraktı. Observerim beni süzüyor. Beni gitgide sıcaklar basıyor. telaşımı çaktırmıyorum,bir yandan da öğrencilere kızıyorum içimden.. Öyle ya bunlar koskoca kazıkkadar ünv. öğrencileri, lise de olsa bi nara atıp hepsini çoktan çakmıştım sıralarına ama burda şık olmaz... Neyse sabrettim ve o hiç bitmek bilmeyen yerleşim dakikalarını atlattım. Çok şükür derse başlayabildik.

ilk olarak geçen hafta verdiğim bir ödevi konuşalım dedim. Planımda bu vardı yani. Ödev İngilizce bir gazete getirip gazetede yapılmış olan haberlerin kaçta kaçının konusunun magazin olduğunu incelemekti. Ama hayret ki her zaman her dediğimi kuzu kuzu yapan sınıfımda o gün hiç kimse ödevini getirmemişti. İçimden Allahım noluyor derken imdadıma sınıfta sosyalliğiyle tanınan bir öğrencim yetişti. Tesadüfen o gün yanında bir gazetenin İngilizce eki vardı. Neyse efendim aldık gazeteyi elimize,başladık sınıfla beraber sayfalarını çevirmeye... Hay aksi,aradığımız konuda tek bir haber bile yok derken.... karşımıza Meg Ryan ile ilgili bir haber çıktı.(http://www.hurriyet.com.tr/english/lifestyle/10388308.asp?scr=1) Oh çok şükür deyip tam haberi sınıfla birlikte incelemeye başlamıştım ki haberin içeriğinde pek de pedagojik olmayan ayrıntılarla karşılaştım! İsterseniz linke tıklayıp okuyabilirsiniz. Neyse,arkadaşlar bu kadar ödev yeter, beni rezil ettiniz zaten diyerek asıl konuya ani bir dalış yapmak zorunda kaldım. Bu arada günlerdir psikolojime hakim olan sakinliğin yerinde yeller estiğini dehşetle farketmekteydim.
Kitaplar açıldı, derse başlandı evet şimdi okuma yapıyoruz hep beraber derken, dışardan acı acı bir alarm sesi gelmeye başladı. Kendi kendime "Allahım sana geliyorum galiba, bu kadar aksilik olamaz" demekteydim. Alarma eminim birisi şaka olsun diye basıp kaçtı yada kontrol dışı bir şey oldu bunu anlıyordum ama neden ben? neden özellkle bu ders?Neden en sevdiğim sınıfım huysuzluk yaparken ve ben gözlemleniyorken alarm çalıyor??? Diye diye kalan bir parçacık sakinliğimde uçup gitti. Artık öğrenciler alarm sesinden kendilerinden geçmiş ve hiç bir şeye konsantre olamaz hale gelmişlerdi. Hatta bazıları "hocam galiba gerçekten yangın çıktı bence bu kez kaçmalıyız!"gibi abuk espriler yapmaya başlamıştı. Neyse bir şekilde alarmı duymazdan gelerek okumayı ve alıştırmaları yaparak o dersi tammladık ama varın gerisini siz tahmin edin. Ders bittiğinde observer hocamın bakışlarından anlamlar çıkarmaya çalışarak onu uğurladım. Kendisi ancak yarın için bana feedback verebileceğini söyledi ve gayet nötr bir tavırla öylece çıkıp gitti. Ben de yorgun ama zafer kazanıp kazananamış olduğunu anlayamayan bir komutan edasıyla sınıftan tek başıma çıktım. Şimdi feedback zamanı idi.. Bu mesele biraz akademik ve çetrefilli,o yüzden arkası yarın diyorum..
Herkese tekrar günaydın...
Just for smile!



24 Kasım 2008 Pazartesi

Tebrik:)

Malumunuz bugün öğretmenler günü.. Tüm eğitim neferlerinin gününü can-ı gönülden kutluyorum..Yapılabilecek her tür klasik iyi dileğin yanında; öğretmenlerimize bol zamlı ve kadro sıkıntısı çekilmeyen nice öğretmenler günlerini görme temennisinde bulunuyorum:)

On my way.. Vol.II